Günümüzün büyük şehirlerinde, günümüzün kurumsal iş şartlarıyla çalışırken beyin gücü ve beden gücünü aynı anda kullanan süper kahramanlar haline geldik. Oysa ki beyaz yakalı çalışanın tanımı bedensel değil daha çok zihinsel gücüyle, masa başında çalışan işçi. Sabah gelir, bilgisayar başına oturur, çalışır, mola verir, devam eder, akşama kalkar gider. Neyse, Superman’in pelerini, Batman’in maskesi var madem; bizim de bembeyaz yakamız…
Ekim 2018
Şartlar şurtlar, çalışma ortamı, haklar… Bunlardan şikayet ediyoruz aslında çoğunlukla, işimizden değil. Şartları değiştirebilseydik, daha mutlu insanlar olmaz mıydık? Şu oksijensiz çalışma ortamında bazen temel ihtiyaçlarımı karşılayamayacak kadar “meşgul”, acil işlerin efendisi gibi çalıştım. Kim bilir kaç defa “dur şunu da bitireyim gideyim” diye yerimde zıplayarak, ardından koşarak tuvalete yetiştim ve kaç defa sistit oldum bilmem. İlk beş yılımda böyleydim…
Yöneticiniz, rapor ettiğiniz merci, hiyerarşide sizden sorumlu ilk basamak. Kendinizi ifade etme olacağınızın bulunmadığı ortamlarda sizin adınıza konuşan kişi. Terfinizi tasdik eden, zammınızı tespit eden, değerlendirme notunuzu veren, izninizi onaylayan, fişlerinizi imzalayan. Olağanüstü bir finansçı, bir pazarlama dahisi, bilmem kaç IQ’lu bir bilgi işlemci de olsanız girmeniz gereken ilk göz tabii ki onunki. İşinizi gerektiği gibi yapmadığınızda yöneticinizle sorun yaşamanız…
“Yaşadığın zorlukları, çekemediğin ilişkileri ve katıksız haksızlıkları sırtında taşırken, şikayet etme ve bahane üretme” dedi içimdeki ses. Daha sık söylendiğimi hissetmeye başlayalı çok olmadı aslında. Belki de farkındalığım gözlerini yummuştu, kulaklarını tıkamıştı ya da sadece alışmıştı mevcut durumuna, bilemiyorum. via GIPHY Geçenlerde çok yakın bir arkadaşım, yeni bir projenin sorumluluğu ile birlikte kendisine bir üst pozisyon teklif edildikten üç gün…