Bir varmış, bir yokmuş.
Zaman zaman içinde, kuduz bir hızla dönen dünya içinde, iş aramaya başlayan bir cadı varmış… YİNE.
İnternet sitelerinde iğka’lar ferman buyurur, insanlar kendilerini beğendirmeye çalışırmış. O malum internet sitelerinde iş bulmak için iğkaa’ca dilini bilmek gerekiyormuş.
Bizim cadı şunları fark etmiş yıllar atlayıp aralıklarla tekrarlanan bu süreçlerde:
İğka’ların fermanlarında geçen;
- Yetiştirilmek üzere; iş bilmeyen üç kuruşa çalışacak.
- 2 yıl tecrübeli; piyasada burnu sürtülmüş, düzgün bir şirkette iş bulunca takla atıp amuda kalkması beklenen.
- Yoğun stres altında çalışabilecek; bizim şirkette orman kuralları geçerlidir, düzeltmek için de kılımızı kıpırdatmıyoruz, bunun için takım elbiseli vahşi arıyoruz.
- Tercihen İngilizce bilen; aslında İngilizce ile işin alakası Yok ama bu ilanı yayınlatmak için para vermişken bunu da isteyelim.
- Önde gelen üniversitelerden mezun; etiket önemlidir bizde.
- Seyahat engeli olmayan; hayatı sabah beşte havaalanında, gece ikide evde olacak şekilde geçecek.
- Seyahat engeli olmayan; aslında seyahat ile ilgili bir durum yok ama canımız bir yerlere göndermek isterse itiraz edemesin.
- Yoğun tempolu çalışma ortamına uyum sağlayabilecek; fazla mesai yaptırır ama asla ücretini ödemeyiz.
- Gelişime açık; her telden iş yükleriz, sırf insanlar kendini geliştirsin diye…
- Tercihen üniversite mezunu; okuyup işsiz kalmış insanları uyduruk işlerde kullanmakta bir yanlış görmüyoruz.…anlamına gelirmiş.
Dış görünüşüne özen gösteren lafınınsa ne demek olduğunu henüz çözememiş bizim küçük cadı.
Bir de iş görüşmeleri varmış.
Standart olarak ‘Burayı rahat bulabildiniz mi?’ ile başlarmış.
“Beş yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?” diyenlere “Ben göremiyorum, siz görebiliyor musunuz?” demeye başlamış. Çünkü bu soruya mantıklı cevaplar vermeye çalıştığı görüşmeler sonucunda girdiği şirketlerden beş seneye kalmadan batanlar olmuş. İş görüşmelerinde kimseye beş sene sonra biz zarar edip size maaş ödeyemeyecek hale geleceğiz demezmiş iğkalar zaten.
Bir süre sonra iş görüşmeleri komedi skeçlerine dönüşmeye başlamış. İş Güvenliği Uzmanı arayan global şirketle görüşmeye motosikletle gitmiş bizim motorize cadı. Üstündeki pantolonun içindeki korumalardan düzgün bir kurumsal iş görüşmesi oturuşu sergileyemese de asıl istediği hayat tarzına önyargıyla bakıp bakmayacağını görmekmiş yeni şirket adayının. Çünkü şartlar ne olursa olsun doğru olanın seçilmek kadar kendisinin de seçmesi olduğunu anlamış sosyopat cadı. O masalcıymış, herhangi birini herhangi bir senaryoya inandırabilirmiş istese. Peki karşısındaki şirket onu huzurlu ve adil bir iş ortamı sağlayabileceğine inandırabilecek miymiş? Esas soru buymuş onun için.
İş görüşmesine gittiğinde nerede ne kadar bekletildiğini, nasıl bir yaklaşımla karşılandığını, kendisine anlatılmayanlarda nelerle karşılaşabileceğini çözmeye çalışıyormuş artık.
İş hayatına başladığında maddi özgürlüğüne kavuştuğu andan itibaren yarattığı rengarenk kıyafetlerden oluşan gardrobu, bir servet harcayıp oluşturduğu ayakkabı ve çanta koleksiyonu önce bisikletine taktığı minik çantasıyla sonra motoruyla gezerken sadece sırtındaki sırt çantasıyla kendine yetmeye başladığında gereksiz gelmeye başlamış. Daha çok elbisesi değil, daha güzel anıları olsun istiyormuş artık bu minimalist cadı. Yaşamak için sabahlarını ve gündüzlerini satıyormuş zaten, ama daha fazlasının elinden alınmasına izin vermeyecekmiş artık.
Buna rağmen emeğinin karşılığını belirlemiş aklında. Ve bir gün bütün kuralları yıkarak bir bomba bırakmış masaya bir iş görüşmesinde. “İnsanların tek motivasyonu paradır” demiş. Şirketlerin müdürleri verdikleri arabaları altlarından alıp yakıt ödemelerini kesseler aynı şekilde memnun çalışırlar mı sizce? Bombanın pimini çekmiş:
“Özgeçmişimdeki x,y,z özelliklerini sağlayan birine meslek odası minimum bu kadar maaş vermenizi söylüyor. Beklentim bunun üstündedir.”
“Ne kadar üstünde?” demiş iğkağcı.
“Bence çok üstünde, ama sizden gelecek teklifi görmeyi isterim.”
Kutsal kurallar yığınını yerle bir eden laflar edip ciddiyetle cevaplar almaya kendi de şaşırıyormuş aslında. Samimiyetle sormaya, dürüstçe cevaplamaya devam ede ede görüşmelerde, üç kez işe alınmış.
Kendini masanın diğer yanına koymayı da bilen bir empatik, yayınladıkları iş ilanına yapılan 1500 başvurunun onda biri kadar özgeçmişin bile dikkatle incelenmesinin mümkün olmayacağını tahmin edebilirmiş. Başvuruları süzmek için filtreler kullandıklarında 5 yıl o işte tecrübeli aday ararken 4,5 yıl tecrübeli ama tam istedikleri gibi adayı kaçırabiliyorlarmış. Dahası, bir insanı tanımanın en soğuk ve yanıltıcı yolu olabilirmiş iki sayfalık yazılara bakmak. Üstelik bu diyarlarda “tanıdığın tanıdığı” sistemi gerçek bir değerlendirme yapmalarını engellermiş çoğu zaman. Çünkü iğkağcı da bi insanmış ve kıramayacağı kişiler olurmuş bazen. İğkağcıların da işi zormuş yani. İş görüşmesinde soracakları soruların cevapları internetteki tüm kariyer sitelerinde bir bir açıklamalarıyla yazılıymış artık siber çağda. İnsanlar ezberler ezberler karşılarında tekrarlarmış okuduklarını.
Sorun şu ki kimse kendisine aslında gerçekten ne istediğini, ne yapmak istediğini sormazmış. Bu diyardaki yasalara göre 57 yaşında emekli olabilecekmiş bizim cadı. Çalıştığının iki katı kadar sene daha çalıştıktan sonra yani. Bu demekmiş ki, yeni işler denemek, neyi yapmaktan zevk aldığını bulmak için hiç geç değilmiş. Bunları da anlatmış görüşmelerde. Bütün bu samimiyetle yapılan konuşmalar ve soru cevap seanslarının sonunda iğkağğcıya kendi bakış açısını ifade ettiğini, kuvvetli yanlarının ellerindeki özgeçmişte yazılı olduğunu, bu kadar bilgiyle en doğru değerlendirmeyi onların yapacaklarına inandığını söyler ve çıkarmış.
Yakın zamanda bir iş değişikliği görünüyormuş ufukta yolunu arayan cadıya.
Son dönemeçmiş bu artık. Çünkü o kendine ne yapmak istediğini çoktan sormuş, ve senelerce uğraşıp cevabı bulmuş.
Burda kesmiş hikayesini, sonrası sonraymış…
Gökten üç elma düşmüş. Biri yığınla özgeçmişin altında kalıp nefes almaya çalışan iğkağcının başına, biri iş arayıp kariyer sitelerinde kaybolup kafası karışmış beyaz yakalının başına, en taze sulu ve en güzeli de kendine ne yapmak istediğini sorup yüreğinin sesini susturmayan, çalışmaktan değil, bir sürü başka sebepten yorulmuş bütün ruhların başına.
There are 2 comments
Teşekkürler. Okudum, elmalardan birini hemen aldım sahiplendim. Her üç elma sahiplerine kolaylıklar ve iyilikler diliyorum
Teşekkürler. Düşen elmalardan birini aldım. Selamlar