Sabah uyanırsınız. Görüntü netleşir, rüyanın etkisi hafifler, gece seyrettiğiniz filmin jenerik müziği hafif hafif zihninizde döner; şarkının kaçırdığınız bir kaç sözü yerine buluverdiğiniz saçma sapan kelimeler komiğinize gider ama yine de içinizden söylemeye devam edersiniz. Duvarınızdaki resimlere bakıp gülümser, muhtemelen verdiğinizi düşündüğünüz 2 kiloya sevinir, geçen ay borcunu bitirdiğiniz salondaki L koltuğa gururla bakarsınız.

Romantik komedi filmlerindekilere benzeyen sabahınız, çantanızın / ceketinizin cebinden kordonu görünen yaka kartı ile birlikte birlikte gerçekçi trajediye dönüşür. Daha dikkatsiz olanlarımız, bu pozitif ruh halini, telefonlarına bakıp da gece gelen e-postaları görene kadar sürdürür. Yüzünüz donar, ağzınızın tadı bozulur, çalan şarkının nağmeleri arasından kanun, klarnet duyulmaya başlar.. Sigara içmeyenin eli kahveye, içenin eli her ikisine birden gider.

İşte bu ayaklarım geri geri gidiyor modudur. Hoş geldiniz. Ama hafif ama ağır, bu durumu hepimiz yaşamış ve -umarım- atlatmışızdır. Yaşamakta olan, hem de uzunca bir süredir yaşamakta olan varsa aramızda, kendisine yanımızda yer açalım, poğaçamızdan bölüp verelim ve “dostum, seni anlıyorum” diyelim. Global firmalarda çalışanlar “i feel for you, mate” de diyebilirler…

Bu duruma nasıl geldiğinizi değil, bu durumu nasıl anlayacağınızı konuşalım. İsterseniz bu duruma nasıl geldiğinizi de konuşuruz sonra. Aslında bu duruma nasıl gelmeyeceğinizi konuşmak daha iyi olabilir.

Ayakların geri geri gitmesi herkeste aynı şekilde tezahür etmeyebilir. En yaygın görülme şekillerini burda sıralıyoruz:

1-Motivasyon kaybı:

Yüzünüz eskisinden zor güler. Yöneticinizin o çok güvendiği ve haftada 3 kere tekrarladığı esprisine “şunu değiştirsen artık” ifadesi ile gülümsemeye başladığınızı fark edersiniz. Zam, prim konuşmaları yapıldığında heyecanlanmaz; susarsınız, gözleriniz konuşur. Sizin için sadece yaptığınız ve aşina olduğunuz işiniz kalmıştır. Otomatikleşmişsinizdir. İşinizi yaparsınız, çıkarsınız.

2-Klişeleşme:

Yeni fikir, proje, keşif, icat… Artık bunlarda yoksunuzdur. zamanında ön sırada oturan öğrenci gibi ben ben ben ben diye ortalıklara saçıp savurduğunuz fikirleriniz beğenilmemiş, önemsenmemiş, yüksek bütçeli bulunmuş veya başkaları tarafından sahiplenilmiş olabilir. Üstleriniz tarafından bu fikirlerin devamının gelmesi için bir teşvik edici cümle kurulmamış olabilir. Olabilir yani. İnsan kadar olasılık da var. Çok mecbur kaldığınızda kullanmak üzere heybede bir fikir bulundurur; gerektiğinde ortaya sürersiniz. Bir sonraki “brainstorming” de yanına bir kulp daha takar yine kullanırsınız, sorun yok; “bu fikre inanıyor” derler.

3 – Geç kalma:

İşe geç kalırsınız. Öyle 5 – 10 dakika değil, ciddi ciddi geç kalırsınız. Bilinçli bir kaytarma programının bir parçası olarak değil, düpedüz bilinçaltından bilinçaltından, suçluluk duymadan geç kalırsınız. Hava alacağım diye otobüsten bir durak önce inersiniz; “ne var, yürüyerek de olsa yine işe gidiyorum” diye kendi kendinize gerekçe sunarsınız. Hafta sonu şehir dışındaysanız, yola Pazar akşamı değil Pazartesi sabaha karşı uçağında çıkarsınız. Bilgisayarı evde unutmak da bu kategoriye dahildir. Bu ve bu gibi geç kalmayla sonuçlanan hareketleriniz varsa buraya bir mercek tutun.

4- Ofiste az vakit geçirme eğilimi:

“Toplantıyı ajansta yapalım, buraya gelmesinler”, “yarını home office alacağım”, “ben burada çalışamıyorum, kahveciye gidiyorum”, “ben toplantıdan sonra eve geçerim, yeniden ofise dönmem artık” cümleleri sık sık ve bir arada kullanılıyorsa.. tehlikenin farkında mısınız?

5 – Tekdüzelik:

Özellikle giyim kuşamınız tekdüzeleşmeye başlar. Özensizlikten bahsetmiyorum; ama “onunla o mu yakışır”, “bu renkle bu desen olur mu”, “küpe kolye mi takayım sadece küpe yeter mi” titizliği bir “emeeeeeen” edasına dönüşür. En yaygın görülme biçimi kadınlarda deli topuzu ve sıfır makyaj ile erkeklerde kot giyme sıklığıdır.

6- Umursamazlık:

Tek bir şey söyleyeceğim, arama geçmişi. Eskiden bunu günde iki kere titizlikle silip “ya biri gördüyse” diye tırnak kemirirken ekranda iş arama motorlarını kabak gibi açık bırakıp gidersiniz de umurunuz bile olmaz. Bu gözler neler gördü.

7 – Gevşeme:

Eskiden yanlış anlaşılmamak için her nabza göre şerbet vermeye gayret ederken, “toplantıda bir kere telefonuma baktım, Celal bey de ters ters baktı, çok ayıp oldu ya..” diye vahvahlanırken geneeel bir rahatlama gelir. Sesiniz daha bir kendi tonunda çıkar. Siyasetle uğraşmayı eskisi kadar ilgi çekici bulmazsınız. Hatta toplantıda telefonunuza birden çok kereler bakarsınız; Celal bey öhöm köhöm dediğinde “dinliyorum efendim” bile dersiniz. Hal, tavır doğala yaklaşır ve inanın dostlar, bu çok fark edilen bir işarettir. Kaybedilmek istenmeyen bir çalışansanız, işi bu noktada fark eden IK sizi geri döndürmek için uğraşır.

 

Ayaklarınızın geri geri gitmeye doğru yaklaştığınızı hissediyorsanız elbette yapmanız gereken şey bir an önce şartlarınızı ya da işinizi değiştirmektir. Şartların değişmesi kolay olsaydı bu noktaya gelmezdiniz diye düşünerek şartların düzelmesinin mucizeye bağlı şeyler olduğunu söyleyebilirim. Yine de mucizeler olabilir; bu gözler neler gördü.

İşinizi değiştirmek daha kolay bir seçenektir. Kimse demotive bir çalışanı (çok kalifiye ve yeri doldurulması güç olmadığı sürece) tutmak ve onunla uğraşmak istemez. İyi bir anlaşmaya vararak kendinizi mağdur etmeyecek bir şekilde şirketinizden ayrılabilirsiniz. Çünkü kendinize yapacağınız en büyük kötülük bu hali sürdürmek olacaktır.

Sizi hangi şartların mutlu edeceğini tespit edin, iyi görüşmeler yapın ve kaybettiğiniz motivasyonunuzu bulun. İnanın motivasyon olmadan hayat çok bunaltıcıdır. Şahsen 1800’lerin başına kadar geriye gidip de o köyden hiç çıkmamış olduğunu gördüğüm dedelere baktıkça onlar adına ben bunalıyorum. Ne diyeyim, umarım köylerinde mutlu ve motive yaşamıştır mübarekler.