Masanızda çalışırken arkadaşınız geldi, ofisten birinin doğum gününü olduğunu pasta ve hediye için herkesten para topladığını söyledi ve 10 TL rica etti.

  • Bugün mü doğum günü?
  • Yok, hafta sonu da, bugünden kutlayalım diyoruz.
  • O da mı Balıkmış?
  • Ne kadar hassas fark etmedin mi?
  • Nedim sunuma laf edince parlamıştı bir keresinde ama..
  • Tabii, şaşırmış O da. Sonra aşağıda Nedim özür dilemiş, emeğine saygısızlık gibi algılama diye.” diye lak lak ederken bir yandan çantanıza uzanıyorsunuz. Cüzdanınızı açıyor ve orada duran birbirinin aynı 3 banknottan birini arkadaşınıza uzatıyorsunuz. Cüzdanın diğer gözlerine bir göz atıyorsunuz. Fakat görmeyi beklediğiniz şey göremiyorsunuz. Artık sohbetten koptunuz. Beriki “Öğlen alışveriş merkezine gideceğim hediyesini almaya, istersen sen de gel. Çanta alalım diye düşünüyorum, seviyor….” diye devam ediyor ama siz takılmış durumdasınız. Daha dün öğle tatilinde 120 TL çekmiştiniz. Neden bugün 30 TL kalmış? Nerede bu 90 TL?

 

Aklınızdan geçenlere alt yazı gerekiyor. Muhtemelen kaşlarınız çatılmış, çantanızın imkansız, pantolonunuzun daha imkansız ceplerine bakmaya başlamışsınız. Arkadaşınız “neyse, ben seni tutmiyim” deyip çoktan gitmiş. Evde para bırakmadığınıza eminsiniz. Dün de aynı mantoyu giymiştiniz; başka cepte kalma olasılığı da yok. Not kağıdına dünden bugüne yaptığınız tüm harcamaları listeliyorsunuz. Alt alta not ettikçe küçük telaşınız kendinize kızgınlığa dönüşüyor. Para işte orada, üç-beş-on-on beş gitmiş.. Hepimizin başına gelen “Para yok ama ortada bir şey de yok” durumu sizin de başınıza gelmiş.

Maddi sıkıntı yaşamıyor olsanız bile bu “para nerde” durumu çok can sıkıcı bir şeydir. Çalışıyoruz, zaman gidiyor, ömür gidiyor; elbette çatır çatır da harcamak en doğal hakkımız ama parayı nerelere bıraktığımızın farkında değilsek çok da matah şeylere harcamamışız demektir. Bahsettiğim iyi bir elbise değil, süper kalite bir çift ayakkabı değil, telefon değil, sanatsal aktivite hiç değil.. Bunları unutmazsınız. Bahsettiğim gerçekten gereği olmayan, varlığı da tatmin duygusu da etkisi de çabucak geçen, unutuluveren ürün ve hizmetler. Anlaşılmadı mı? O halde buyurun beyaz yakalının para tuzaklarına:

 

Sigara

Şu sevmediğiniz cümleyi kurmayacağım, merak etmeyin. Koskoca insanlarsınız; ne yapmanız gerektiğine kendiniz karar  verin 🙂 Tuzak kısmına gelecek olursak; her gün 9 – 13 TL civarında bir parayı bu kalem yiyor. Kanıksadığınız için gözünüze görünmüyor olabilir ama ay hesabına vurduğunuzda, toplam miktarda parayı montunuzun cebinde bulsanız muhtemelen fotoğrafını çekip instagramda story yaparsınız.

 

Taksi- Uber

Genellikle göreceli olarak yakın mesafelerde ve dar vakitlerde düştüğümüz bu tuzağın bedeli en az 10 TL. Taksici bütün  paraya ağzını burnunu eğmesin diye cepteki bozuklukları verdiğiniz için para ödemişsiniz gibi gelmiyor ama işin gerçeği bu. Kısa mesafeden ötürü taksicinin hışmına uğramamak için diken üstünde yolculuk etmek de cabası. “Paramla rezil oldum valla”ları duyar gibiyim.

 

 

Kahvaltı

Günün en önemli öğününe ayıracağımız zamanı uykuya, ayna başı oyalanmasına, sosyal medya karıştırmasına kurban veriyoruz. Bu ayrı konu. İş yerine giderken aldığımız poğaça, sandviç, tost, börek, simit-peynire 3 – 15 TL civarında bir para veriyoruz ki aslında hiç birimizin bu konuyla ilgili içi rahat değil. Halbuki al kahvaltılığını, hazırla şahane tabağını, ye, öyle çık evden. Kahvaltının ağababasının hüküm sürdüğü topraklarda tostun içine bir dilim domates attırabildiğimizde kaliteli kahvaltı yapmış hissediyoruz. Yazık.

 

Abur cubur

Sayenizde ofisin karşı sokağındaki ufak market ihya oldu, adam yandaki dükkanı da alıp işi büyüttü, köyden kardeşi bile geldi. Ortalama bir markette 1,5 katı ucuza bulabileceğiniz bisküvi, kuru yemiş, kutu içecek, sakız vs ‘ye bu kadar parayı doğru yer ve doğru zamanda karşımıza çıkarıldığı için veriyoruz sadece. Aldıklarınızın ince, ucuz ve beyaz poşete konuyor olması kazıklanmadığımız anlamına gelmiyor canlar.

 

Tatlı 

Öğle yemeğinden 1,5-2 saat sonra bastırıveren tatlı krizi hem bel-basen bölgesinin hem de cebinizin tuzağı. Yakınlarda anlı şanlı bir pastahane ve pastahanenin de emrinize amade bir servis elemanı varsa durum fena. Ancak, bir kilo tatlı söyleyip, hesabı 8’e bölünce para harcamamış olmuyorsunuz. Çare olarak şöbiyetinizi evde kendiniz açıp getirmeyin tabii. Az önce aldığınız kuru yemişler veya mutfakta yapabileceğiniz bir sütlü kahve sizi keser, merak etmeyin.

 

Karton bardak kahve

Kahve demişken. Gardroba gardolap, eşofmana eşortman diyen adama, teklemeden, “Buzlu White Chocolate Mocha” dedirten gözünü sevdiğim yeni nesil kahvecilerin mamullerini, azılı bir çaycı da olsam seviyorum. Belli başlı tüm pazarlama ve satış taktiklerinin harman olduğu bu yerlerde kahve içmek, lezzet, deneyim ve ortamı tatmak açısından, evet. Bu yerlerde her gün çeşitli bahanelerle dört kere kahve içmek, hayır. Kasa yanı termos ve bardakların her çeşit ve rengini, tereciye tere satan kasa başı lokumlarını, herkesin mıncıklaya mıncıklaya un ufak ettiği hazır waffle’ları, eminim annenizin alasını yaptığı mozaik pastayı almak… Hayır hayır hayır.

 

Kırtasiye malzemesi

Yine daha çok kadınları hedef alan bir tuzak. Boş deftere başlamayı seviyoruz, yapacak bir şey yok. Yine de kapağında her güzel bir aforizma yazan defteri ve aynı markanın renkli ball-point kalemlerinin her rengini almak zorunda değiliz. Çünkü 50 TL verip aldığınız defteri, zam ayında size %3’ü layık gören işinizde kullanacaksınız ve o kalemler bir aradayken güzel görünüyor; tek başlarına değil. Teker teker alıp bakın; bana hak vereceksiniz. Ama o elmas şeklindeki ataçlar güzelmiş.

 

İndirimler

Bu tuzağın daha çok kadınlara yönelik olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Özellikle yabancı giyim ve aksesuar markaları stok tutmama ve sezon sonlarında elde ne varsa geberen indirimlerle satışa sunma eğilimindedir. Bizler de moralimiz bozuktur, alırız. “Çalışıyorum, kazanıyorum, ne var?” der alırız. “Çok düşmüş ya, para değil” der, alırız. Dikkat edin, asla bir gardropta bulunması gereken klasik parçalar, o indirimli ürünler arasında yer almaz. Turuncu cep kapaklarına sahip fuşya gömleği indirimde bulursunuz. Veya sırtında “Your boyfriend likes me” yazan gri hırkayı. Neyse. Evet, o ceket harika ve tam %80 indirimde ama dolapta duran ve giymediğiniz o indirim ganimetlerini bir hatırlayın; hepsi benzer gerekçelerle alınmadı mı? Hayır alınmadı. Ben alıyorum bu ceketi. Payetleri var.

 

Kasa başı ürünleri

Ceketle kasa sırası beklerken kasa boyu dizili indirime giren parfümleri, boyun eşarplarını, gözlükleri, makyaj çantalarını gördünüz mü? Görmeyin! Perakende tarihinin belki de en popüler tuzağı bu. Satın alma kararını saliseler içinde aldıran ıvırlar zıvırlar. Sadece giyim mağazalarında değil kozmetik marketlerinde, kitapçılarda, kahvecilerde bile bire bin katılarak satılan bu ürünlere gitti gidiyor maaşlar. Almıyor muyum? Tabii ki. Bazen. Alıyorum.

 

Dış kaynaklı tatlı

Taneyle satılan ve fiyat/porsiyon dengesi ters orantılı donut, cupcake, makaron ve benzeri, markalı tatlar. Göze, damaktan daha fazla hitap eden tasarım tatlıcıklar. Adedine, yazın gelen 1 aylık doğal gaz faturasından daha fazla ödediğimize emin olduğumuz küçük ve şık mutluluklar. Yemek için olduğu kadar güzel fotoğraf verdiği için de alınıyor, inanın. Çikolata, artık zarif kurumsal hediye sıfatını makaronla paylaşıyor. Donut tüketimimiz New York polis teşkilatınınkine yaklaşıyor. Fakat God damn it diyorum, çok lezzetliler.

 

İnternet paketi

Her an bağlantıda olmak adına, tuzakların en kabul edilebilir olanı belki de mobil internet paketleri. E-posta atılacak, story paylaşılacak, toplantıdaysak bahsedilen konu hakkında internet araştırması yapılacak, tele konferans yapılacak, ayakkabının hangi rengini alayım diye anneye fotoğraf atılacak, yeğenle görüntülü görüşülecek, ajansın attığı tasarımlara bakılacak… Paket biter, iş bitmez.

 

Siz kendi para tuzağınızı tanıdınız mı? Bunlardan biri mi? Yoksa tamamen farklı ürün ve hizmetler mi? Önümüzdeki günlerde yeni gündemimizde görüşmek üzere diyor, herkese hayırlı işler, bol güneşler diliyorum 🙂