Benim en sevdiğim çalışan tipidir stajyerler. Onların hayatında iz bırakmanın verdiği keyif, başarılı bir sunum yapmaktan ya da üst yönetimden takdir toplamaktan daha fazla benim için. Sanırım bu nedenle üst yönetim olamıyorum : ) Neyse, bu ayrı bir yara.

Pırıl pırıl, öğrenmeye heveslisi de var, tüm gün dalga geçeni de stajyerlerin. Ama bir bakın çevrenize aynılarından bol bol var zaten hayatımızda ve stajyer de değiller.

Bir mesaj iletmek istedim onlara, baktım mektuba dönüşüverdi.

 

Sevgili Minnak Stajyer;

20’li yaşlarının başı… Okul bitince ne menem bir işe başlayacağın belli değil, hatta iş bulup bulamayacağın da muamma. Hal böyle iken kapağı havalı bir camdan fanusa atmak istemen büyük bir öngörü. Yaz tatilini feda etmen ise daha büyük fedakarlık bana göre, zira bir daha öyle 3-4 ay tatil yapamayacaksın.. (En acı tarafı) Sana verecekler senede iki hafta izin, birazını bayrama seyrana birleştireceksin, en fazla üçe bölebileceksin (öyle ikişer günden hafta sonuna yamayıp bütün yazı gömemeyeceksin yani). Bu fedakarlığın sana “siivinde” iş deneyimi olarak geri dönüyor gibi görünse de başta, inan bana gerçek iş dünyasına ilk adımını atmış olacaksın. Her şey öyle uzaktan göründüğü gibi afilli değil. Biraz da hayal kırıklığı yaşayacaksın yani, o da yalan değil.

Kendimden örnek vereyim biraz. Üniversitenin 3. Sınıfı, yaz yaklaşıyor, ege sahilleri göz kırpıyor, e gençlik de var serde, ne yapsam ne etsem derken şimdi çok yüksek mevkilerde olan bir aile dostumuzun da yönlendirmesiyle ve duruma el atmasıyla tabii, çok kurumsal camdan bir fanusta staj ayarlandı. Stajda ilk günüm duygusal anlamda kabustan farksızdı. Ne yapacağımı bilmez haldeydim, tuvaletin yerini sormaya bile çekiniyordum. Elimi nereye koysam, gülümsesem mi somurtsam mı bilemiyordum. Herkes işini yapıyor, benimle kimse ilgilenmiyor (Neden ilgilensin, sen kimsin ki!), öğlen yemeğe çıkarken bile gelmesem diye gözümün içine bakıyorlardı. Çok sıkıldım ilk gün.

Ertesi gün, benden sorumlu uzmanın yanında aldım soluğu. Kendimden emin bir ses tonuyla “yapabileceğim bir şey var mı?” dedim. Yok dedi. Gittim yerime oturdum. Bir saat sonra yine gittim yanına ve aynı soruyu sordum. Yine “yok” dedi. Denemeye devam dedim, yine sordum. Şaşkınlıkla yüzüme baktı, “peki” dedi “al şu çevirileri yap, yapabilir misin?”. Kaptığım gibi masama oturdum, bitirdim akşama doğru, kendisi çıkmıştı masasına bıraktım. İşe yaramıştım!. Sabah yanına çağırıp teşekkür etti ve yeni bir çeviri işi verdi.

Tüm stajım boyunca, çeviri yaptım, fotokopi çektim, departmanlar arası kuryelik yaptım, kahve taşıdım, arşiv düzenlemeye yardım ettim, departman dolaplarında eskiden kalan dosyaları düzenledim. Angarya gibi görünen tüm bu işleri yaparken hiç erinmedim, hiç oflamadım. Bir gün dahi geç kalmadım işe. Ne oldu biliyor musun? Bir sonraki sene açılan uzman yardımcısı pozisyonunu ben kaptım. Çünkü akıllarında kalmıştım.

Stajyer isen sana çaylak, çömez gibi isimler takabilirler, bir eşyaymışsın gibi yan departmanın stajyeri ile seni değiş tokuş etmek isteyip, ve hatta bunu senin duyabileceğin şekilde bile yapabilirler, git bana marketten şunu bunu al diye emirvari konuşabilirler… Pes etme. Bahsettiğim hayal kırıklığı buydu işte mektubun başında, çoğunlukla insanlarla ilgili. O havalı plazaların içinde herkes çok profesyonel ya da çok başarılı değil. Kraldan çok kralcılar, her şeye burun kıvıran  ama kendi pek harika (!) olan müşkülpesent tipler, nereden geldiğini unutanlar… Hepsinden bir tutam belki, ama varlar. Buradaki kural, bu insanlarla mesafeni koruman ve işine odaklanman.

Soru sormaktan, hevesli görünmekten asla çekinme. İşi bitir, git yenisini iste. Geçici değil, sürekli olacakmışsın gibi çalış ve kendini göster. Kendi işini ciddiye al ki, seni de ciddiye alsınlar.

Fark yarat minnak, bak en önemlisi de bu. İşletme körlüğümüzü kendi avantajına çevir. Bazen işimizi yaparken uzun ya da pratik olmayan bir yol kullanırız alışkanlıklarımızdan ötürü. Sen bunları fark etmeye odaklanırsan ve bir öneri ile de gidersen, -doğru ya da yanlış fark etmez- sakın çekinme, işte o zaman gözleri üzerine çevirirsin. Tabii bunu yapacam diye de olur olmaz her şeye atlama 🙂  Analiz et önce çevreni, iyi bir gözlemci olmakla başla işe.

Yazın staja başladın. Son senen ise hafifleyen ders programına göre kış döneminde de, okulun bitene kadar stajına devam edebilirsin. Bu fırsatın varsa değerlendir mutlaka. Yoksa da zaten bir pozisyon doğduğunda ilk arayacakları kişi sen olursun, o da olmazsa sana okul bitince iş ararken iyi birer referans olur birlikte çalıştığın, kendini gösterdiğin kişiler.

Benim sana “abla” tavsiyelerim bunlar minnak ve güzel insan. Stajında kimseye “ablaaa-abiiii” diye seslenmemen de son tavsiyem olsun.

Öperim yanaklarından.