Duruma göre alemin kralı, duruma göre benden uzak Allaha yakın. Kendini bileni ile çalışmak bir keyif, kendini sahibiniz sananı ile çalışmak bir azap. Bunca senelik iş hayatımda sadece 1-2 tanesini sevgiyle anabildiğim bir makam. Bize yaranmak kolay değil, evet, ama onlara yaranmak mümkün değil. Bu arada yaranmak umurlarında da değil; o yüzden iş yerlerinde evlerinde bile olamadıkları kadar kendileri olmaları…
Genel
Yöneticilerin sevmediği çalışan tiplerine bir kaç hafta önce değinmiş ve gözlemlerimle belirlediğim bazı tipolojileri yazmıştım. Bugün de yöneticilerin duymayı en sevdiği sözler külliyatını edebiyatımıza kazandırarak, yöneticiler etrafında yarattığım şu kasvetli havayı dağıtayım istiyorum. Doğrusuna denk geldiğiniz zaman dünyanızı cennet eden bu arkadaşların dünyasına da siz bir kaç pembe bulut eklemek isterseniz aşağıdaki tüyolara kulak verebilirsiniz. Haydi buyrun: “Toplantı notu e-postanızda”:…
Okul kapanır kapanmaz gittiğimiz sahil evimizde üç ay dolu dolu geçirirdik yaz mevsimini. Bendeki o tavan yapmış aidiyet duygusundan mıdır bilmem, dönüş günü geldiğinde mahsunlaşır, arabaya binip evi geride bırakırken sessizce ağlamaya başlardım arka koltukta. Matemimi yol boyunca yapardım ama kış döngümü yaşadığım eve adımımı atar atmaz bir anda halet-i ruhiyem tam tersine dönerdi. Yeni bir başlangıç, yeni bir okul…
Günümüzün büyük şehirlerinde, günümüzün kurumsal iş şartlarıyla çalışırken beyin gücü ve beden gücünü aynı anda kullanan süper kahramanlar haline geldik. Oysa ki beyaz yakalı çalışanın tanımı bedensel değil daha çok zihinsel gücüyle, masa başında çalışan işçi. Sabah gelir, bilgisayar başına oturur, çalışır, mola verir, devam eder, akşama kalkar gider. Neyse, Superman’in pelerini, Batman’in maskesi var madem; bizim de bembeyaz yakamız…
Şartlar şurtlar, çalışma ortamı, haklar… Bunlardan şikayet ediyoruz aslında çoğunlukla, işimizden değil. Şartları değiştirebilseydik, daha mutlu insanlar olmaz mıydık? Şu oksijensiz çalışma ortamında bazen temel ihtiyaçlarımı karşılayamayacak kadar “meşgul”, acil işlerin efendisi gibi çalıştım. Kim bilir kaç defa “dur şunu da bitireyim gideyim” diye yerimde zıplayarak, ardından koşarak tuvalete yetiştim ve kaç defa sistit oldum bilmem. İlk beş yılımda böyleydim…
Yöneticiniz, rapor ettiğiniz merci, hiyerarşide sizden sorumlu ilk basamak. Kendinizi ifade etme olacağınızın bulunmadığı ortamlarda sizin adınıza konuşan kişi. Terfinizi tasdik eden, zammınızı tespit eden, değerlendirme notunuzu veren, izninizi onaylayan, fişlerinizi imzalayan. Olağanüstü bir finansçı, bir pazarlama dahisi, bilmem kaç IQ’lu bir bilgi işlemci de olsanız girmeniz gereken ilk göz tabii ki onunki. İşinizi gerektiği gibi yapmadığınızda yöneticinizle sorun yaşamanız…
“Yaşadığın zorlukları, çekemediğin ilişkileri ve katıksız haksızlıkları sırtında taşırken, şikayet etme ve bahane üretme” dedi içimdeki ses. Daha sık söylendiğimi hissetmeye başlayalı çok olmadı aslında. Belki de farkındalığım gözlerini yummuştu, kulaklarını tıkamıştı ya da sadece alışmıştı mevcut durumuna, bilemiyorum. via GIPHY Geçenlerde çok yakın bir arkadaşım, yeni bir projenin sorumluluğu ile birlikte kendisine bir üst pozisyon teklif edildikten üç gün…
Bu yıl yazın Nisan ortası gibi başlamasıyla gevşeyen gönül yaylarımız, maalesef esnekliğini koruyamadı; halen de kendini toparlamakta zorluk çekiyor. Dile kolay; 5 aydır yaz yaşıyor; ilk fırsatta denize/havuza koşuyor, kahveye şeker yerine buz atıyor, sonbahar-kış koleksiyonu görünce kurdeşen döküyoruz. Hava bizi şu tarihe kadar aldattığı için takvimi umursamıyor ve tadında bırakamıyoruz ama bitti arkadaşlar. Güldük bitti. Ufak boylarımız okula bile…
Bir cadı olarak belirtmeliyim ki, tatile çıktığımda asla cadılık yapmam. Munis bir kediye dönüşürüm ki tatili kendime de yanımdakilere de zehir etmeyeyim. İnanılmaz derecede pozitif ve “ olsun, olabilir, o da olur” cu olurum zaman keyif zamanı ise. Neyse.. Bu sene de, her yaz tercih ettiğim gibi iki ayrı beldede kaldım. Datça ve Selimiye…Seyahat yazarı olmasak da bizler, naçizane içime…
Öykü…Küçük bir kızken dans etmeyi çok severdi. “Walkman” kulağında odasında, kapı girişindeki boy aynasının karşısında, bazen de kapı gıcırtısında. Ailesi, birçoğumuzun ailesi gibi aslında, “dansçı olup para kazanamazsın, üniversitede zamanın geçerli bir mesleğini oku ve bir yerde sigortalı çalış” mantığı ile yönlendirdi Onu. Şu anda bir plazanın bilmem kaçıncı katında senede bir %5 zamla, iki hafta tatil yapabilmek için çalışıyor….