Okul kapanır kapanmaz gittiğimiz sahil evimizde üç ay dolu dolu geçirirdik yaz mevsimini. Bendeki o tavan yapmış aidiyet duygusundan mıdır bilmem, dönüş günü geldiğinde mahsunlaşır, arabaya binip evi geride bırakırken sessizce ağlamaya başlardım arka koltukta. Matemimi yol boyunca yapardım ama kış döngümü yaşadığım eve adımımı atar atmaz bir anda halet-i ruhiyem tam tersine dönerdi. Yeni bir başlangıç, yeni bir okul dönemi ve o çok sevdiğim okul alışverişi heyecanı.

Ben hala sevdiğim bir yeri bırakmakta güçlük çekerim. Dönüşler bende bir sızıdır, terk edişler sancı yapar midemde. Hala..

Şimdi her ne kadar karar vermiş de olsam yeni bir yolculuğa, ardımda bırakacaklarıma bakıp bakıp hüzünlenmem bundan sanırım. Bir daha o kapıdan ancak ziyaretçi kartıyla girebilecek olmak, ekibinin başka birine raporlaması, dışarıda kalmak-dışında olmak. Garip geliyor her gün gittiğim bi yere gitmeyecek olmak, rutini bozmak. İş değiştirdiğimde de aynı duyguları yaşamıştım ama o zaman yine benzer bir konfor alanında, benzer bir işi yaparak sadece farklı bi ekiple çalışacak olmanın verdiği “aynılık” hissi vardı. Şimdi bambaşka bir iş alanında girişimde bulunup, kendi taşlarımı yoluma kendim dizeceğim.

Heyecanlıyım.

Aynı zamanda korkuyorum, inanıyorum, düşünceliyim, mutluyum, endişeliyim, kararlıyım. Bu duygular kol kola vermiş halay çekiyor sanki kafamda. Karmaşayı siz düşünün 🙂

Belli bir yaştan öncesini hatırlamak zordur derler ama bazı anlar vardır, yıllar geçse de hafızadan silinmez. İlk bisikletimi, kardeşimin doğumuna giderken annemin bana kapıdan en sallayışını, komşu teyzem öldüğünde kalaysız bakır bir tencerede kavrulan helvanın kokusunu…Çok küçüktüm ama hatırlıyorum. İlkokula giderken, Levent’te daha bir iki plaza vardı, biri de IBM’in binasıydı. Dev gibi camlı bir bina. Ben burada çalışacağım dediğimi hala annem de hatırlar. Çok geçerdik oralardan her hafta sonu babaanneme giderken, göre göre beynime kazınmış, gelmiş kaderim olmuş. Güzergah seçimi işte babamın… Şimdi kalkmış bu “karma” ya karşı çıkıyorum, farkındayım.

Hep deriz ya “şimdiki aklımla 20 yaş daha genç olsam neler yapardım”… Şimdiki aklımla 20 yaş genç olamayacağım belki ama bunca yıllık tecrübemle sıfırdan başlamak da bir o kadar manidar. Şimdi sen kalk, senelerdir kariyer diye beyaz yakana iğnelediğin kimliğinden sıyrıl, git e-ticaret yap.

Çalışma şartlarımı belirlediğimden ve mobilite benim için çok önemli olduğundan aslında en uygun işlerden birisi benim için. İşimi nereye gidersem gideyim yapabiliyor olmak istiyorum. Bir laptop, bir telefon ve yakınlarda bir kargo şubesi yeterli olmalı. E-ticaret seçeneğinin üzerinde durmamın en güçlü sebeplerinden bir diğeri de, etrafımda bu konuda destek alacağım yakın dostlarımın varlığı.Her şey çok doğru görünüyor. Kuvvetle muhtemel önümüzdeki hafta yazılı olarak “hoşçakal kurumsal hayat” diyeceğim. Proje bitimi ve yıl sonunu yoğunluğunu da düşünürsek, ihbar süremi kullanırım gibi geliyor. Aksi yarı yolda bırakmak olur.

Dedim ya geçen hafta: Tutkumla ruhumu besleyeceğim, e-ticaret ile de aldığım nefesi diye.. Yazmak hep bir tutkuydu benim için. Ama iyi ama kötü, sadece kendim için yazardım ve hala bir menfaat gütmüyorum ve beklentim de yok. Severek yapıyorum. Para kazanmak ana hedef olmadı Luna ve ben blog yazmaya başlarken. İnsan para karşılığında başkaları için çalışır ama gönülden bağlı olduğu işi kendisi için yapmalı.

Kurumsal hayat benim için yavaş yavaş geride kalıyor. Şimdi bakıyorum da, sanki çocukluğuma dönmüşüm, o arabanın arkasında, terk ettiğim bir hayata sessizce ağlıyorum. Duygusallaşıyorum, daha kimse bilmediği için karşı tarafın anlamsız bulduğu tepkiler veriyorum, yazarken tıkanıyorum ve sanki ifade gücüm azalıyor. Bu hüzün yeni evime ulaşana kadar, kendimi biliyorum ve tutmaya çalışıyorum. Geçici bu dalgalanmalarım.

Sonra dönüyorum aynı kız çocuğuna diyorum ki: Bu cam binaların ışıltısına aldanma. Ben çalıştım o binalarda, iyisiyle kötüsüyle bir sürü insan tanıdım, ama yorucu. Kurumsal hayat, bazı insanların kumaşına öyle kolay kolay uymaz . Politik olmayı, çanak tutmayı, kompliman yapmayı beceremiyorsan, sivriliyorsan mesela hiç uymaz. Uydurmaya çalışırsın yorar.

Zamanı gelmişti sapağı kaçırmadan dönüşmenin. Dönüşüp hayatıma istediğim gibi bir yön vermenin. Küçük kız büyüdü.