Haftada en az 5 günü, günde en az 8 saati iş yerinde geçiriyoruz. Yani, uyanık olduğumuz vaktin yarısını işte tüketiyoruz.

Bu sekiz saatte konsantre bir şekilde pozitif ve negatif strese maruz kalıyoruz ( Pozitif stres tabirine de hastayım; iş yerlerinde stresi ortadan kaldıramadıkları için başına pozitif koyup özenilen bir şey haline getirdiler bir de) İş hayatının yorduğu doğru. İnsanla uğraşılan her iş kolunda hepimizi her gün şaşırtmayı başarabilen tonlarca ilginç durum yaşanabiliyor. İş hayatının insanı pozitif ve negatif anlamlarda otomatikleştirdiği de doğru. Otomatikleşen hayatlarda konuşma ve yazı dilinin de akıbeti aynı oluyor tabii. Bu yazının amacı Türk dili nereye gidiyor değil; o kaygımız baki kalsın; bir başka yazıda, söz, ona da değinelim. Ofis dilinde ağza sakız olan bazı kalıplardan bahsedeceğim. Söylerken farkında bile olmadığımız ancak sıkıntımızı, stresimizi, önceliklerimizi, savunduklarımızı ifade etmek adına kullandığımız bu sözler, sandığımız gibi avantajımıza durumlar oluşturuyor mu? Gelin, söylerken haklı, duyunca rahatsız hissettiren bu sözlere bir bakalım:

Çok işim var

Sabah işe gelir gelmez söylediniz. Günaydın demeye masanıza uğrayan arkadaşınızla ettiğiniz kısa sohbetin sonuna da eklediniz. Çalan telefonların hepsine bu sözü ettiniz. “Yemeğe gelmiyor musun” diyenlere bu cevabı verdiniz. Akşam bilgisayarınızı kapatırken bile böyle diyordunuz. En iyisi her “çok işim var” dediğinizde sizden 5 TL alalım. Size bir haberim var: Hepimizin çok işi var.

Siz bunalmışsınız. Ağzınızdan çıkan “çok işim var”lar buharlaşıp bulut olmuş, başınıza iş yağdırıyor. Ofisin zevzekleri gıybetinizi yaparken isminizin yerine “çok işim var” deyip gülüyor… Allah aşkına bunu kendinize yapmayın ve yaptırmayın. “İşim yok” telkini yapıp gerçeklerden kopun demiyorum tabii ki ama sürekli bunu demenin kime, ne faydası var? İşlerin yetişmesinin çaresi öğle yemeğine çıkmamak, ofis partisine katılmamak, çay/kahve molası vermemek olamaz.  Maalesef bu tip durumlar yöneticiler ve astlar nezdinde de pek prim yapmaz. Zamanı gelince günün en az iki saatinde düğün sahibi gibi gezmeye vakit bulabilen ve işlerini ortalama kalite ile yapan arkadaş terfiyi kapar. Benden söylemesi.

Buna zamanımız yok

“Deadlinelar….!” diye başlayıp ünlemle biten cümleler için de bu başlık geçerli. Bir ekip arkadaşı/ astınız/ ajans çocuğunuz gibi baktığınız projeye bir küçük katkı olabilecek bir ekstra fikir önerisinde bulundu diyelim. Hemen şahinler gibi savunmaya geçip dehşetle “ama zamanlama çok sıkışık” demeyiniz lütfen. Telaşınızdan daha önerinin ne olduğunu duymadınız bile. Kaygılarınızı anlıyorum. Lansman haftaya. Daha havada olan bir çok şey var; bir de bu yeni detayla uğraşmak istemiyorsunuz. Belki uğraştıracak bir şey değil? Belki diğer şeyler için onay beklerken halledilebilecek, vakit almayacak? Belki bu dokunuş lansmanı daha da parlatacak? Önerim sakin olmanız ve uygun bir şeyse değerlendirmeniz. İnsan insana her aman lazım. Size “Lansmanda ünlü yok mu? Ünlülerle anlaşalım! Kaç paradır ki”lerle gelen densizleri değerlendirmeye almamak konusunda hemfikiriz.

Bütçemiz de yok

Öncelikle haklısınız. Bütçeniz yok. Ve bu, bu cümleyi kurmak için çok geçerli bir neden. Özellikle pazarlama departmanındaysanız bilirsiniz ki zaten yıl başlamadan iki kere kesintiye uğrayan bütçeniz, Eylül ayı itibarı ile tamtakırdır; sonraki yıldan yemeye başlamışsınızdır. Önerim, size iyi bir fikirle gelindiyse ve zamanlama konusunda da sıkıntı yoksa bu cümleyi kurmadan evvel gerekli mercileri bütçe almak için ikna etmeniz olacak. İyi bir fırsatı görüp buna bütçe bulmak da iyi bir yöneticinin başarısı olmalı. Zaten bütçe dediğin adaletsiz bir babanın, çocuklarına adaletsiz bir şekilde dağıttığı yıllık harçlıklar değil mi? Adaletsiz dağıtması bir tarafa; dağıttığını sonradan geri alıp başka çocuğuna verdiği bile oluyor. Kapiş?

Acil

Bunun artık içi tamamen boşaltıldı. Bu kelimeyi müşterisine yasaklayan ajanstan tut, konu kısmında acil yazan e-postayı okumayan departmanlara kadar; insanlar artık bu acil terörüne kendince direniyor. Ne olur gerekçesiz olarak kimse kimseyi acil diye darlamasın, siz de yapmayın ve hayır; ivedi demek bir çözüm değil. Her şey mi acil yahu?

Zaten bu şirket…

Tarihte bu cümlenin devamının olumlu olduğu görülmedi. İşle ilgili her yaşadığınız hayal kırıklığını bu sözlerle başlayan cümlelerle ifade etmek ve sonra hiç bir şey yapmamak size maalesef bir şey kazandırmaz. Emeğinizin karşılığını alamadığınızı düşünüyorsanız bir başka iş bulmak için adım atın. Bir haksızlığa uğradığınızı düşünüyorsanız gidin gerekli yerlerle konuşun. Ama lütfen her olumsuzlukta sizi negatiflik girdabına biraz daha çeken bu cümleleri kurmayın. Başka şeyler düşünüp dikkatinizi dağıtın, mesela Ümit Besen’in albüm kapaklarını. Yüzde yüz çalışıyor.

Toplanalım

Toplantı yapmaktan çalışamıyoruz diyen de siz, toplanalım diyen de. O zaman bir yanlışlık olmasın? Anlıyorum, yüz yüze olmak daha etkili ve yazıp çizmekten de artık bunaldınız ama durmadan toplanmak da dünyanın en verimli yöntemi değil. Önerim, insanlara görevlerini hatırlatma işini birine delege edin ve durum raporu isteyin. Sekiziyle birden toplanacağınıza biriyle toplanırsınız.

Bonus – satışları artıralım

Yıllık planlama toplantısı, çeyrek sonu toplantıları, aylık değerlendirme toplantıları, haftalık durum raporu toplantılarında zaten ana gündem maddesi olarak en tepeye yazılan bu konuyu her gün, her saat ve dakika, her cümleye ürün yerleştirme gibi yerleştirmek neden? Yıllık, çeyreklik, aylık, haftalık ve günlük hedefleri zaten dikte ettiğiniz ekiplere iki lafınızdan birinin satışları artıralım olması ne için? İnsanlar biliyorlar, anladılar, kafalarına yazdılar. Ekipçe öğle yemeğine gittiğiniz kebapçıda pideye çörek otuyla satışları artıralım da yazdırın isterseniz; daha iyi anlarlar. Hem de motive edici olur.

 

Haydi, sakızı yutun, stresi unutun.. İmamın dediğini yap, yaptığını yapma demişler 😉