Birileri bizi, biz birilerini, tepedekiler herkesi, herkes uşağı.. Yoo yoo yanlış anlaşılmasın! Performans değerlendiriyoruz.. Puanlar havada tepişiyor, bizler aşağıda.

Okulda öğretmenin notu kıttır mesela, yan sınıfın öğretmeni bol keseden dağıtır. Siz çok daha başarılıyken, sırf  o sınıftasınız diye bir türlü zirveyi zorlayamazsınız. İş hayatında da aynen böyle aslında. Bu, hayatımızın zalım bir döngüsü.

Ortalık karışık şu sıralar şirketlerde. Tam bir cadı kazanı. Performans değerlendirme görüşmeleri başladı. Herkes birbirine potansiyel çelme atma ve  yüksek ihtimal çirkeflik peşinde.  Kulis yapanlar, yumak olup odadan odaya yuvarlanarak dedikodu yapanlar, devlet dairesi gibi gidip gelip tüm sene şimdi “ neden beklenen düzey benim değerlendirmem” diye k.çını yırtanlar… E ne olacaktı sevgili kendini bilmez insan?. Beklenen düzeysin işte, bekleneni yapmışsın, ötesine geçmemişsin. Katkın nedir, artın nedir, ne geliştirdin? Sorarlar.

Bu kendini bilmezler dışında bir de şişirilmiş puan alanlar var. Kanaat notu sanki mübarek , “üstün başarı”!!! Madalya da verin. Buna da “ne yaptın” diye sormak lazım. Şirkette gezinirken, iş yapıyorcasına tüm telefon konuşmalarını koridorda yapan satış temsilcisi şirketin en yüksek değerlendirilmiş puanına sahip. Adam Super Mario!

Bu sürecin doğru yönetildiği şirket var mı çok merak ediyorum. Objektif olarak değerlendirme yapılması yönetici denen hergelenin insafına kaldıysa zaten ağzınla değil başka bi tarafınla kuş da tutsan nafile. Yarısından fazlasının dallama olduğu bu güruhun, sizinle uzun soluklu geri bildirim toplantısı yapmasını beklemeyin, geri bildirimi doğru yapmasını beklemeyin, sonuç hiç beklemeyin.

Ödül ve ceza unsurlarını taçlandıran bu sistemin, ekmeğini de tekmesini de göz göre göre yiyiyoruz. Beklenenin üzerinde, yani it gibi bütün sene çalışıp hedefe takla attırırsın ve sonucu en fazla enflasyon+%3 olarak gelir. Terfi için, bir basamaksa atladın ama terfiler donduruldu. Şimdi sana verirsek arkadaşının da canı çeker, olmaz. Bütçe yok, para yoksa ne b.kuma değerlendirdin beni o zaman?

Bir de bu mereti imzaladın mı amaaaan sabahlar olmasın. En sıkışılan anda “getirin bakalım şunun performans değerlendirmesini, içinden bakalım bir bit yeniği şeyedebilir miyiz de kovarken bahanemiz olsun”  denir ve önünüze konur. İtiraz etseniz de soyut hedeflerinizden somut kanıt elde edemezsiniz, Nafile o itirazlar. O zaman sonuç ne çıkıyor buradan: Yapılsa anlamsız ve boş, yapılmasa bir şey kaybedilmeyecek sistem.

Düzgün işlese ve sonuçlara yansıtılabilse, insanların performans değerlendirme sistemine ve dolayısıyla şirketlerine daha çok inancı olurdu. Gerçekten çalışan, projeler deviren, kendini geliştiren adama siz değerlendirme yapıp karşılığını vermezseniz sisteme inancını geçtim zaten istifa eder gider. Sonra oturur kendi kendinizi değerlendirirsiniz.

Zam ve terfilere yön vermesi gerekirken, toplam ücret artışı bütçesinin içinde kalma gayretiyle son bulur hep bu dönem.

Pekiii….Hedefler somuttu, öyle belirlenmişti, her şey harika, ölçüldü biçildi ve değerlendirildi diyelim. Peki ya yetkinlikler? Bunları değerlendirirken daha bana somut örnekler sunan bir yöneticim daha olmadı. “Takım çalışması yetkinliğin beklenen düzeyde” . bu arada sen, 3 ayrı ekiple proje yürütüyorsun, müşteri ile direkt temas halindesin. E neden diyorsun? “Takımın yok” diyor. Öyle anlamış bu yetkinliğin tanımını amcam. “Zamanını etkin kullanma yetkinliğini biraz daha geliştirmelisin”. Evet yasal mesai saati limitini aşmak üzereyim çünkü 4 kişilik işi 2 kişi yapıyoruz  ve “sen memnuniyetsiz şirretin birisin” diyemiyoruz. Gidip kankamıza yakınıp onu darlıyoruz.

Kimin başının altından çıktı bu ittiğimin uygulaması peki? Hep bu ecnebiler bence!

İK departmanının pırtlattığı bir uygulama gibi görünse de değil. Denetleme, uygulama ve sonuçları analiz etme görevi olan bu insancıklara da yazık demek istiyorum. Debelen debelen, sonunda herkese standart bir zam yap. E direkt yapın zammı, boşuna ne uğraşıyorsunuz analiz de analiz diye. Yıllık eğitim ihtiyacını belirliyorsunuz bu sistemin çıktısı olarak, da eğitime gidemiyor ki bu adam zamanı yok. Sonra yönetime adam/saat yıllık eğitim saati raporu yollarken oryantasyon eğitimlerini de ekliyorsunuz, yan masadan “şunu şuraya koyacaksın” diye verilen iş başı eğitiminin saatini de. Çok zorlama işler bunlar.

Bir de bu sistemin 360 derecesi var tabii. İşte sıra uşağa orada geliyor.

Yan masandaki yelloz da seni değerlendiriyor, faturalarını kaybedince çemkirdiğin muhasebedeki çocuk da, altında çalışan kendinden bihaber kızceğiz de. Bu sistem uygulanıyorsa herkese boncuk dağıtacaksın, politik olacaksın, sırf yöneticinin yakasında gördüğün ipliği “ay bu da buraya nereden gelmiş” diye almakla kalmayıp, astına da doğum gününde bir pasta ısmarlayıvereceksin. Bu düzen böyle, işine gelmezse benim gibi istifa et , et ki Zeki Müren de seni görsün.

Bu şirket içi sistemler  deney farelerine peyniri buldurmaktan öteye gitmiyor malesef. Yöntemler uyarlama, bizim keşfettiğimiz şeyler değil. Türk insanına adapte edilmeye çalışılıyor ama bizler asfaltı değil asfalta yama yapmayı keşfetmiş bir toplumuz. “O bize uysun, ben mi ona uyacam” diye sistemi de aptala çeviririz. Örnekleri mevcut.

Bu sistemlerin şahlarından biri de kariyer planlamadır. “Sakseşşın planning” . O da ayrı bir atar konusudur ya neyse sıra ona da gelir nasılsa.

Sevgili cadılar, hepinize güzel bir sene diliyorum. Dileklerinizin yolu açık olsun, kararlarınız sizi hiç yanıltmasın. Çok öperim.