Bir şirket çatısı altında çalışanlar çok iyi bilirler ki vakitlerinin çoğunu birlikte geçirdikleri iş arkadaşları, bir süre sonra hayatlarının önemli bir parçası haline geldiklerinden ve aileden fazla içli dışlı olunduklarından tepeye çıkarılan kişilerdir. Şirket de bunu bilir ve bir türkü tutturur. “Biz bir aileyiz”. Birbirine kenetlenmiş, iyi günde kötü günde yan yana durulan? Ya da hayatımızdan silip atamayacağımız? Hayır. Biz iş…
iş hayatı
İlk defa kendi işimi kurmayı seneler önce düşündüm. Elinden tuttuğum oğlum ve ben iki başımıza hayata tutunuyorduk. Vazgeçtim sonra, “ yaa dedim düzenimi bozmayayım, sorumluluklarım var, maddi anlamda başka bir desteğim yok, cesaret edemedim. Sonraki yıl işsiz kaldım çalıştığım şirket küçülmeye gitti. Tazminat hazır para, dayanmaz. Ülke ekonomisi darda, ben darda. İş bulmakta o kadar zorlandım ki, para bitti bitecek….
10 seneyi aşan bir süredir sözde kurumsal hayatta beyaz yakalarımı kirletmeden ayakta kalmaya çalışan, her geçen gün inanmadığı bir işi yaptığına daha da ikna olan biri olarak, 30 yaşımdan sonra yeni bir ben yaratma dönemindeyim. Yanlış meslek mi seçmişim acaba demeyi bırakalı çok oluyor. Plaza vari ofislerin içerisinde sıkışmış ruhuma nefes aldırmak istediğimden olsa gerek kendime kaçış planları yapıyorum. Artık yakalarımın…
Takıntı neye benzer biliyor musunuz? Hani elinize diken batar ama ucu içeride kalır. Çok acır, hafif şişip kızarır. Çıkarmak için ya siz ya da “yardımsever kişi” iki tırnağıyla sağından solundan bastırır, dikenin ucu görünür, cımbızla yakalanır, çekilir…bazen de kırılır diken, tamamı çıkmaz. Yeniden bastır, çek ve çıkar… Yeri acır ama kısa zamanda da geçer. Takıntı budur işte, çekip çıkarınca acı…
Üniversitenin son senesinde ve hele de işletme okuyorsanız, hangi mesleği yapacağınıza karar vermiş ya da o aşamaya gelmiş olmanız gerekir. En azından 80 model bir işletme mezunu olarak bunu yaşadım o zamanlar. Bir işletmenin finans kolunda mı, pazarlama tarafında mı, satış kanalında mı yoksa benim k.ç taraf da dediğim insan kaynakları tarafında mı olacağınız tamamen size kalmıştır. ”Adora sen ne…
Her yıl Aralık başında biri çıkar, “yılbaşı çekilişi yapacak mıyız?” diye sorar, bilmişin biri de “ya yok yaaa, ne öyle çocuk gibi..” der. Heveslilerin hevesi tek kelime edemeden kursaklarında kalır. Sonra yılbaşı haftasının havasından mıdır nedir bir bakarsınız birisi çekilişi düzenlemiş, bir avuç dürülmüş kağıt ile başınıza dikilmiş.. Yok yaa diyen abi bile çoktan sırasını savmış da, daha “sana kim…
Birileri bizi, biz birilerini, tepedekiler herkesi, herkes uşağı.. Yoo yoo yanlış anlaşılmasın! Performans değerlendiriyoruz.. Puanlar havada tepişiyor, bizler aşağıda. Okulda öğretmenin notu kıttır mesela, yan sınıfın öğretmeni bol keseden dağıtır. Siz çok daha başarılıyken, sırf o sınıftasınız diye bir türlü zirveyi zorlayamazsınız. İş hayatında da aynen böyle aslında. Bu, hayatımızın zalım bir döngüsü. Ortalık karışık şu sıralar şirketlerde. Tam bir…
Bir varmış, bir yokmuş. Sabahları satıp para kazanan insanlarla dolu bir dünya varmış. Uykunun en güzel saatleri, sıcacık çayla, kızarmış ekmeğe yağ bal sürülüp edilen kahvaltılar, kahvaltı masasında gazete keyifleri, güne pencereden bakarak başlayan aheste zamanlar bedeli olamayacak fiyatlara gidermiş modern insan pazarında. Hikaye bu ya, bir gün küçük, yeni yetme bir cadı girmiş kapısından bu kurumsal dünyanın, kendinden emin…
Expat (expatriate) kendi ülkesi dışında rotasyona tabi tutulan çok uluslu şirket çalışanı anlamına gelir. Bir nevi gurbetçi yani. Tüm masrafları karşılanır, çocuklarının okullarına kadar İnsan Kaynakları departmanı ilgilenir ki, geldiği ülke ile sigorta ödemeleri noktası ve diğer maaş ve ödemeleri netleştirilir. Bana şimdi deseler kalk gidiyorsun expat olacaksın, en az bir ay ruhen, bir ay da fiziken hazırlanmam gerekir. Yabancı bir…
Müşteri temsilcisi, çağrı merkezi elemanı, direkt satış temsilcisi, müşteri hizmetleri yetkilisi, call center agent (havalı olanı) gibi unvan çeşitlemesi olan, bir hizmet ya da alacağımız ürün için iletişime geçtiğimiz telefonun ucundaki ses, aracı kişi. Bazen aracı olduklarını unutup, hıncımızı çıkarmaya çalıştığımız ve sonradan lafım size değil deyip o kadar duyduğu hakareti sindirebileceğini sandığımız, “ aaa bana demiyormuş canım “ deyip…