Expat (expatriate) kendi ülkesi dışında rotasyona tabi tutulan çok uluslu şirket çalışanı anlamına gelir. Bir nevi gurbetçi yani. Tüm masrafları karşılanır, çocuklarının okullarına kadar İnsan Kaynakları departmanı ilgilenir ki, geldiği ülke ile sigorta ödemeleri noktası ve diğer maaş ve ödemeleri netleştirilir.
Bana şimdi deseler kalk gidiyorsun expat olacaksın, en az bir ay ruhen, bir ay da fiziken hazırlanmam gerekir. Yabancı bir ülke, aynı zamanda kültür, çevre, arkadaşlar, ailem… Biraz ürkütücü geliyor açıkçası. Çantasını sırtına atıp gezen maceracı bir tip olamadım hiç. Tatile giderken bile birer takım her gün için, birer takım da ya giyersem diye taşırım. Tüm konfor elemanlarım yanımda olsun isterim. En önemlisi de sevdiklerim! Onlar ne olacak?
Bizim memleket misafirperver bilirsiniz. Bizimle eşit şartlarda da olsa,senelerce de kalsa, yurt dışı operasyondan gelen “expat” çalışma arkadaşımız misafirimizdir. Halbuki adam kalkmış memleket değiştirmiş, bize mi ihtiyacı var? Vallaha tecrübeyle sabit, kendi kendilerine de daha güzel öğreniyorlar. İstanbul’da benden çok yer biliyorlar. Kültür işte, biz ev sahipliğinde kusur etmiyoruz, onlar da bi bıraksalar peşimi diye bakıyor 🙂 Biz gitsek expat olarak neden bizimle ilgilenilmiyor diye bozuluruz.
Avrupalı, bize göre daha bebek yaştayken çocuğuyla uluslararası seyahat eder, elinden tutmaz, cesareti ve kendine güveni o yaşlarda aşılar çocuğa. Fark etmişsinizdir çocuklarıyla ilişkilerini. Bizde koşup sırtına havlu kağıt koyma, her sendelediğinde yakasından paçasından yakalama aşkı var. Bırakmıyoruz. O nedenle de bu kadar alakaya muhtacız, hala, büyüsek de…
Bugün sizlerle buluşturacağım kişi, çok çok sevdiğim ve birkaç yıl önce de beraber çalışma şansına eriştiğim arkadaşım S. Kendisi tanıdığım en keyifli insanlardan biridir, nadirdir. 🙂
Adora: Kendini biraz anlatsana okuyucularıma?
S: Merhaba. Ben S. Sizin gibi ben de kendime kısaltma yaptım 🙂 43 yaşındayım. Uluslar arası bir şirketin Türkiye ofisinde Pazarlama Operasyonları Müdürü olarak çalışıyorum.
Adora: Çok merak ediyorum. Türkiye’ye geleceğini öğrendiğinde aklına ilk gelen neydi ve ilk neyi araştırdın?
S: Açıkçası kişilik olarak zaten çok hareketli bir yapım var. Kariyer yaparken, seçtiğim alanın bana sınır koymaması önceliklerimden biriydi. Bu nedenle Pazarlama alanında kariyer yapmak istedim. Pazarlama size kurumsal hayatta diğer alanlardan biraz daha fazla özgürlük tanıyan bir alan. Uluslararası kariyerin, kariyer dışında bana çekici gelen yanı farklı ülkeler, kültürler, iş yapış şekilleri görme ve farklı pazarlama pratikleri yapma imkanıydı. Türkiye, dünyada ve şirketimizce de çok önemsenen bir pazar. Gitmek ister misin dediklerinde elbette bir duraksadım; arabamı kaç günde satabileceğimi hesaplamak için! 🙂 Ertesi gün uyandığımda evimi en hızlı şekilde nasıl toparlayacağımı, giderken neleri yanımda götüreceğimi falan planlamaya başlamıştım.
Tenisi çok severim, haftanın 3-4 günü tenis oynarım; benim için bir hayat rutini, bağımlılık gibi bir şey. Araştırdığım ilk şey, Türkiye’de bunu bu düzende sürdürüp sürdüremeyeceğimdi. Kısa bir Google araştırmasından sonra bu konuda da içim rahatladı. Tamam dedim, gidiyorum.
Adora: Endişelerin de oldu mu gelme kararı alırken?
S: Bu soruyu neden sorduğunu biliyorum! Terör ve hayat tarzını düşünerek sordun. Terör hepimizin karşısına, dünyanın her hangi bir yerinde çıkabilir. Kendi ülkemde de çıkabilir; keza Paris saldırılarında yaralanan arkadaşlarım da oldu. Terörü sadece Türkiye’nin sorunu gibi düşünmek yanlış. Terör, modern dünyanın ilkel düşmanı…
Hayat tarzına gelince. Ben Türkiye’ye tatil için daha önce bir kaç sefer gelmiştim; yani deve, fes ve Arap müziği klişesi ile karşılaşmayacağımı biliyordum! :)) Annemle babamın endişelendiğini biliyordum ama. Ben geldikten 1,5 ay sonra beni ziyarete geldiler. Etrafa bakmak için 🙂 Sadece İstanbul’u değil birlikte çevredeki şehirleri de gezdik. Harika anılarla, Türkiye’ye aşık olmuş olarak döndüler. Annem arkadaşlarıyla Karadeniz turu için Ağustos’ta tekrar geldi. Şimdi kar yağışı bekliyoruz birlikte Abant yolculuğu yapmak için. Kar yağarken çok güzel oluyormuş Abant.
Adora: Türkiye’deki kurumsal hayat ile senin ülkendeki kurumsal hayat arasında hangi farklılıkları gözlemledin?
S: Çok fark var 🙂 Burada çalışmaya başlarken daha hızlı ilerleyen süreçlere ve risksizliğe alışkındım. Süreçler burada daha yavaş çünkü burada insanların gündemi ve de profesyonel gündem çok hızlı değişiyor. Bir de Türkler fazla daraltılmaya gelmiyor :))) Risk alma konusunda daha cesur davranma, benim Türkiye pazarında pratik ettiğim bir şey. Pazar da buna müsait üstelik. Belki de buradan öğreneceğim şey budur; belki evren expat olarak beni buraya bunun için göndermiştir :)))
Adora: İnsanların sana yaklaşımları hakkında neler söyleyebilirsin?
S: Ofis hayatında ekipten biriyim. Expat olduğum için farklı bir yaklaşım olması bu anlamda söz konusu olmaz, olumlu ya da olumsuz. Çok uyumlu çalışan bir ekip olduğumuzu düşünüyorum ama tabii bunu diğer arkadaşlara da sorman lazım :)) Yeni geldiğimde tabii çok yardımcı oldu herkes. Evimin tutulmasından mutfak alışverişimi nereden yapacağıma kadar. Bir şeye ihtiyacım olduğunda WhatsApp grubuna yazmam yeterli, tavsiyeler yağmaya başlıyor anında. Hepsine minnettarım.
Adora: Türkiye’deki iş disiplini ve iş yapış şekilleri ile ilgili ne düşünüyorsun ?
S: Ekipten birisi geçen gün panoya bir karikatür iliştirmiş; “panik yok, işler yetişir” diyen bir karakter. Çok güldük çünkü bunu benim için yapmış 🙂 Avrupa’da alışkın olduğumuz daha farklı bir iş yapış sistemi var; demin de dediğim gibi daha sağlamcı, daha risksiz. Hal böyle olunca benim gibi bir sağlamcı zaman zaman paniğe kapılabiliyor. Aslında benim de belli etmemem gerekir bunu :))
Adora: :)) En çok ne zaman zorlandın?
S: Gece 10’dan sonraki alkol satış yasağı :))
Adora: Türkiye’de en çok şaşırdığın şey ne oldu?
S: En çok şaşırdığım şey, trafikte hemen seslerin nasıl yükseldiği. İnsanların birdenbire nasıl gerildiklerine çok hayret ediyorum. Büyük şehirlerde trafik zaten kaostur; bu şekilde daha da beter oluyor. Geçen gün ufak bir kaza oldu plazanın önünde. Erkekler arabadan inmiş birbirlerine bağırırken, arabaların yolcu koltuklarında oturan iki kadın da anlayışla bakışıyordu.
Garibime giden bir şey daha oldu; onu da anlatmadan geçemem. Evimi tutarken ay başı değildi. Ev sahibi Türkiye’ye yeni geldiğimi ve işe henüz başlamadığımı öğrenince benden ay başına kadar geçen sürenin kirasını istemedi.
Adora: Ülkene dönmek istiyor musun S?
S: Ülkemi özlüyorum tabii ama daha burada yeteri kadar kalmış da hissetmiyorum. Bir expat olarak ülkenizle aramda kopmaz bir bağ oluştuğunu hissediyorum. Özel günlerde ülkemde, ailemle ve arkadaşlarımla olduğumda Türkiye’yi özlüyorum. Geri döneceğim zaman heyecanlanıyorum. Türkiye’de yaşayan bilir. Yurt dışındaki Türkiye algısı bazen çok yanlı ve gerçeklikten çok uzak olabiliyor. Gönüllü bir savunucu olarak Türkiye’yi ve buradaki hayatı anlatıyorum. Elbette bir gün kariyerim beni başka yere savuracak ama Türkiye’nin yeri benim için her zaman apayrı olacak. Bir de simitin!
Yakası beyazgillerin bu haftaki konuğu S ile, bu sohbetin üzerine birer çay daha içtik, dertleştik. Benim kurumsal hayattan ayrılıyor olmama o kadar şaşırdı ki!. Maceracı değilimdir, o da iyi bilir bunu. Dedim ki “artık benim kalmam risk hacı (bunu da öğrettik ya adama), gitmem değil”
Yaş geçiyor, hayat akıyor ve benim ona, kendime yetişmem lazım.
Öperim.