Öykü…Küçük bir kızken dans etmeyi çok severdi. “Walkman” kulağında odasında, kapı girişindeki boy aynasının karşısında, bazen de kapı gıcırtısında. Ailesi, birçoğumuzun ailesi gibi aslında, “dansçı olup para kazanamazsın, üniversitede zamanın geçerli bir mesleğini oku ve bir yerde sigortalı çalış” mantığı ile yönlendirdi Onu. Şu anda bir plazanın bilmem kaçıncı katında senede bir %5 zamla, iki hafta tatil yapabilmek için çalışıyor.
Serdar… Çok büyük bir teknoloji şirketinde proje yöneticisi. Gecesi gündüzüne karışmış, yıllık izinleri dağ gibi birikmiş durumda. Uzun bir süredir nefes alabildiği her günü ahşap mobilyalar tasarlayarak ve üreterek geçiriyor. Kendisine evinin bir köşesinde atölye yapmış hatta. Evi dolup taşınca çevresine hediye etmeye de başlamış ama hobim diyor sorunca bu tutku ile bağlı olduğu iş için.
Hale…Evde boş zamanlarını mutfakta geçiriyor, yeni ve denenmemiş tatları buluşturarak kendi tariflerini yazıyor, yediriyor, içiriyor, arkadaşının kızına doğum günü pastası yapıyor, -ki pastacılık kursuna da hafta sonunu severek ayırmıştı- , annesinin altın gününe poğaça kek yetiştiriyor akşam yatmadan ve sabah servise koştururken beş dakika erken çıkıp evden, annesine bırakıyor. Nasıl bir tutkudur dedirtiyor insana. Peki nerede şu anda? 8 saat + muhtemel fazla mesai ile süslenmiş bir kutuda. Pencereleri açılmıyor.
İnsan sevdiği işi yaparak para kazanamaz mı? Bizler nasıl ve kim tarafından bordrolu bir işin en iyisi olacağına inandırıldık bunca sene?
Güvenli iş, sigortalı iş… Kim peki bu inancı yerleştirdi bize anlatayım. Çok yakın bir olay. Ev arıyoruz, emlakçı bizi gördüğümüz fotoğraflar dolayısıyla uygun olabileceğini düşündüğümüz bir eve götürdü, beğendik. Olacak sanırsınız değil mi beğenince. Yooook. Önce sizi ev sahibi beğenecek. E dedik biz iyi profilleriz ev sahibi için ne isteyebilir ki gözünün tutmasından başka. Adam bordro istedi. Kefil de istedi, sabıka kaydı da. Emlakçı elçi, zeval olmaz sana kardeş uymaz bu güvensizlik bize dedik. Biz bunları bir bir saymayız adamın önüne, bu kadar güvensizse biz ona neden güvenelim dedik, racon kestik.
Bordrolu ya da sigortalı iş, güvenli iş demek değildir. Ertesi gün kapının önüne konuluverirsiniz.
Kalbimiz “hobi” miz için boş zaman yaratma telaşındayken, neden bi gün sonra bizim için anlamı olmayacak bir raporun ya da sunumun peşindeyiz? Canımız deniz kenarında çay içmek isterken, hapsolduğumuz dört tarafı camlarla çevrili bir kuledeyiz. Esir gibi.
Hayallerimiz birer hobi olup, kendisine sıra gelmesini bekliyor. Daha doğrusu fark edilmeyi. Sevdiğin şeyi yaparak da hayatın devam edebileceği konusunda farkındalığım hiç bu kadar artmamıştı. Şöyle ki, Öykü altı aya kalmaz kendi dans okulunu açıyor, Serdar instagramdan paylaştığı dekoratif mobilya fotoğrafları sayesinde bir sürü sipariş aldı ve atölye açıyor, istifasını verdi. Hale butik bir pastahane açacak gelecek ay, dükkanı kiraladı, bordro istemeyen tatlı bir kadından. Nasıl geliyor kulağa? Gözleriniz parladı değil mi?
Kime sorsam “naber nasıl gidiyor işler” diye, benzer cevaplar:
-Noolsun aynı şeyler hep.
-Amaaan ne olacak, sıkıcı … Tatilde nereye gitçen, gel bir kahve içelim.
-Gitmiyoo.
İnsan sorgulamaya başlamaya görsün. Ben ne için yaşıyorum demeyegörsün. Büyük çoğunluk olmak istemediği yerde. Çok anlamsız.
Güç ve para kazanma hırsı egonun dayatması, üst ben yani gerçeğimiz ise kolay yol haritamız. Derdimiz yaşamaksa sevdiğimiz işi yaparak bu haritadaki hedef istikamete ulaşabiliriz. İllaki zorluklar, illaki dere tepe tırmanışlar olması gerekmiyor. Zaten baktığınızda olacak olan oluyor, ne engelleyebiliyorsunuz ne de kontrolü ele alıp yaptığınız planlar işe yarıyor. Kontrol diye bir şey yok. Evren hikayenizi yazdı, size sadece yolu belirlemek kaldı.
Bir tanıdık, selamımız var anca, Gizem. Yaşı otuz beşi yeni aşmış. Hesaplayalım, ortalama 13 sene önce mezun olmuş üniversiteden. Kariyerine otuz beş katlı bir plazada başlamış, üç sene sonra başka bir plaza ve sonra ailevi sebeplerden ötürü iş hayatına 1 sene ara vermiş. Sonraki işinde şirket kapanması, bir sonrakinden şirket küçülmesi ve en sonuncusundan da sorunlu çalışma arkadaşı yüzünden ayrılmış.İş bulamamış çok uzun bir süre, parası da hep ucu ucuna. Ben bu devrede bizzat tanıştım. Bir arkadaşın doğum günündeydik. Masada sordular o menem soruyu: “İş durumunu naaptın bulabildin mi? Var mı gelişme?” . Hayır dedi, mahçuptu. Sonra masada tanımadığı başka biri alanını sordu, dijital pazarlama dedi. Meğer adam da “kurumsal” şirketinden ayrılıp kendi ajansını kurmuş bir ay önce. İş teklifi, malum sorular yüzünden hiç gitmek istemediği partide geldi Gizem’e. Tam da zamanında, tam da anda. Daha az para kazandı ama sevdiği işi daha esnek zamanlı olarak, istediği yerden yapabilme özgürlüğü ile yaptı. Aslında istediği plazada olmak değil, nefes almaktı, o yüzden iş bulamadı onca zaman. Gerçekte olması gereken yerde olma zamanı geldiği için.
Yaşadığımız hiçbir olay tesadüf değil ya da tanıştığımız hiçbir kişi ile tesadüfen tanışmıyoruz. Hepsinin bir sebebi var. Olmanız gereken yerde olun ve evren size sunsun armağanını. Gizem o partiye gitmeseydi, yolu belki biraz uzayacaktı ama o yola başka şekilde de olsa girecekti. Biz sadece yolu belirliyoruz, olacak olan yine oluyor. Sliding Doors,ne güzel bir filmdi aklıma geldi şimdi. İzlemediyseniz mutlaka izleyin.
Bu noktaya nasıl geldi bu kurumsal cadı derseniz de, bir kitap sayesinde. Ondan da bir sonraki yazımda bahsedeyim. Çok fena sorguluyorum bulunduğum yeri, sonum hayır olsun 🙂
Öperim.
There are 2 comments
Bir sonraki yazınız umarım en kısa zamanda gelir.
Kitabı cok merak ediyorum ❤️
İçimdeki Yolculuk / Esra Özbay 🙂