Bu yıl yazın Nisan ortası gibi başlamasıyla gevşeyen gönül yaylarımız, maalesef esnekliğini koruyamadı; halen de kendini toparlamakta zorluk çekiyor. Dile kolay; 5 aydır yaz yaşıyor; ilk fırsatta denize/havuza koşuyor, kahveye şeker yerine buz atıyor, sonbahar-kış koleksiyonu görünce kurdeşen döküyoruz. Hava bizi şu tarihe kadar aldattığı için takvimi umursamıyor ve tadında bırakamıyoruz ama bitti arkadaşlar. Güldük bitti. Ufak boylarımız okula bile başladı. Neyin tribindeyiz?
Yıllar önce yine benzer bir uzun yaz sonrasına tekabül eden ders yılında, en iyi notu 100 üzerinden 45 olan bir arkadaşım; kendisine “kızım sana ne oluyor?” diyen rehberlik öğretmenine “hocam ben hala kendimi okulun ilk haftası psikolojisinden sıyıramadım vallahi” cevabını vermişti. Okulda “psikoloji” dersen en kötü ihtimalle velini çağırırlar. İş yerinde “psikoloji” dersen en iyi ihtimalle 2 ay daha çalıştırırlar.
O yüzdennnn, yazın güzel anılarını yazda bırakıp ucuzcu sitelerden bilet düşürmeye bir ara verin. Traktör firmalarının bile “back to school” kampanyası yaptığı şu ortamda muhtemelen yazın ardından dağ gibi birikmiş olan işlerinize ve şehir hayatına yeniden konsantre olabilmek için naçizane tavsiyelerimize bir göz atın:
“İşimdeyim, gücümdeyim”:
Müdürler tatildeydi, expatlar memleketindeydi, patron Okyanusya’daydı.. artık hepsi döndü. Alınamayan onaylar artık alına, tıkanan işleyişler artık açıla. Temasta olduğunuz üstlerinizle bire bir toplanıp kendilerine iş listesi verebilir (merak etmeyin, birilerinin masayı derleyip topluyor olması hepsinin hoşuna gider), daha üst makamları sıkıştırma işini de onlara paslayabilirsiniz. Açılsın kanallar, alınsın onaylar, başlasın projeler.
Günaydın Vietnam!:
İçinizden hiç bir şey yapmak gelmiyorsa kendinize ters psikoloji uygulamak çok yerinde bir çözüm. İşe herkesten bir kaç dakika erken gidin, herkese ilk günaydın diyen siz olun, gelen e-postalara gözlerinizi devire devire bakacağınıza günün ilk e-postalarını atan siz olun. Kendinize küçük, günlük, kolay hedefler koyun ve bunları başarmadan o gün çıkmayın ( 23:45’e kadar kalmayın dememe gerek var mı?). Bir şeyler başarma hissi üzerinizdeki miskinliği atmakta faydalı olacaktır. Kapıları ardındaki duvara vurarak içerilere günaydın diye dalın, sabahın kör karanlığında deli dürtmüş gibi işte olun demiyorum. Siz anladınız işte beni..
“Sadece güneşlenmiyordum, hedef kitlenin plaj alışkanlıklarını da gözlemliyordum”:
Ofis dışında geçirilen vakitlerin üstlerimizce şaka yollu başımıza kakılması artık alıştığımız bir durum. Keh keh deyip geçiştirmek bir yol. Ancak üste çıkmanın da bir yolu var: Tatil boyunca yaptığınız istemli/istemsiz gözlemleri işinize geldiği noktalarda kullanmak: “Evet evet, plajda, yemekte, otelde herkes instagramda, facebook artık bitmiş.” ya da “Dalaman’da bütün billboardları kapatmışlardı, hem gidişte hem dönüşte gördüm; yani en az 1 hafta kiralamışlar..” Taş atıp kolunuz mu yoruldu? Hayır. Aferin mi aldınız? Hayır ama algılarınızın açık olduğu konusunda dikkati çektiniz hem de başa kakma girişimine karşılık “yedirmeyiz” dediniz.
“Selam şehir, ben geldim”:
Yüzünüzü hava alanından veya çevre yolundan çevirip şehre döndüğünüzde aslında anlayacaksınız ki burada da yapmayı çok sevdiğiniz ve özlediğiniz şeyler var. Sevdiğiniz park, gittiğiniz café, bütün yaz göremeyip sosyal medyadan takip edebildiğiniz arkadaşlarınız, seyrettiğiniz manzara –deniz olur, dağ olur, nehir olur…- hepsi yerli yerinde duruyor. Konser, film, performanslar da cabası. İşten çıkıp bunlara biraz vakit ayırıp özlem giderebilirsiniz.
“Sabahları biraz soğuk mu oluyor?”:
Gardırobunuzun mevsim ayarını değiştirme zamanı geldi. Zaten yazlıkları aylardır giyiyorsunuz sıkılmışsınızdır. Bir bakın bakalım ne var ne yok.. (Alışverişe gidin demiyorum; şu ortamda paranız cebinizde kalsın.. Unutmayın ki soğuk mevsimlerin kılık kıyafetleri daima daha pahalı olur. Bir de üstelik yeni sezon..) Bunu yapmak istemiyorsanız çıkarın trençkotları dolaptan; kot-tshirt’ün üstüne de güzel olur. Kendinizi beğendirmek için değil, kendiniz beğenmek için güzel giyinin. Yoksa ne giyerseniz giyin canım, beğenmeyen oğluna almasın.
“Sizin eviniz yok mu?”:
Olağan dışı bir durum yoksa insanın evi gibi yok. Vallahi. Yoksa “hayalimdi” deyip tatile gittiğimiz ülkelerden, Rus oligark hedef kitleli ihtişamlı otellerden, masal gibi Ege köylerinden ve koylarından neden iki göz oda evcağızlarımıza dönelim? Zorunluluklar bir tarafa, ben evimi gerçekten özlüyorum. Eşyaların yerini değiştirmek bile olumlu enerji değişikliği yaratıyor. Sonbahar ve kış daha evcimen olduğumuz mevsimler. Hem bir sürü yeni kitap aldınız, yeni filmler duydunuz, yeni dizi önerileri aldınız. Bence uzatın ayaklarınızı, evin tadını çıkarın.
Pazartesi kaçtı ama haftayı Salı’dan yakalayabilir; üzerinizdeki bu miskin toprağını silkeleyebilirsiniz. Varsa önerileriniz, yorum olarak bırakabilirsiniz. Nasılsa hepimiz aynı gemideyiz.