Yöneticiniz, rapor ettiğiniz merci, hiyerarşide sizden sorumlu ilk basamak. Kendinizi ifade etme olacağınızın bulunmadığı ortamlarda sizin adınıza konuşan kişi.
Terfinizi tasdik eden, zammınızı tespit eden, değerlendirme notunuzu veren, izninizi onaylayan, fişlerinizi imzalayan.
Olağanüstü bir finansçı, bir pazarlama dahisi, bilmem kaç IQ’lu bir bilgi işlemci de olsanız girmeniz gereken ilk göz tabii ki onunki. İşinizi gerektiği gibi yapmadığınızda yöneticinizle sorun yaşamanız kaçınılmaz. Profesyonel veya amatör, kötü veya iyi, egolu veya egosuz, kompleksli veya komplekssiz… seviyorsunuz veya sevmiyorsunuz… İşinizi ilk satmanız gereken kişi o; ona satamazsanız başka kimseye de ( ulaşamazsınız ve ) satamazsınız zaten. Candy crush saga gibi yani; oynadığınız bölümü geçmeden sonraki bölümler açılmıyor. Yöneticinizle mükemmel bir uyumunuzun olması tabii ki ideal dünya. Ama biz maalesef orada yaşamıyoruz 🙂 Bugüne kadar yaşadıklarımla, bir yöneticinin sevmediği çalışan davranış tiplerini bir kaç başlık altına topladım. İdeal yönetici-çalışan ilişkisini kurmuş olanları buradan çok öpüyorum. Bu iletişimi tesis edemediğini düşünüp, kendini tedirgin hissedenlere de inşallah düşündüğünüz gibi değildir diyor ve aşağıdaki satırlarımı kendilerine ithaf ediyorum. Buyurun:
Asık suratlı çalışan
Yüzleri doğuştan asık değilse, motivasyonunu yolun bir yerlerinde kaybetmiş olan çalışanlar yöneticileri için kısa vadede ilgi odağı olur. Kısa vadede diyorum 🙂 Geçinmeye gönlü olanlar için sorun varsa çözüm bulmak için doğru fırsat. Yönetici önce çalışanın arkadaşlarını, sonra çalışanı kenara çeker sorgular. Çözüm bulur, üzerine düşeni yapar, söz verir, hak verir veya en kötü fikrini söyleyip tavsiye verir. Bir süre, çalışanı motive etmek adına takdirin dozunu artırır. Yani ilgi yapar. Yönetici, artık kendine göre üzerine düşeni yapmıştır. Burası önemli. Doğrudan veya yanlıştan bahsetmiyorum, yaraya ilaç olmamış olabilir ama yöneticideki hissiyat budur: “ben üstüme düşeni yaptım”. Surat asıklığı bu noktadan sonra devam ettiğinde durum, uzun vadede çalışanın gözden çıkarılmasına kadar gidebilir.
Şikayetçi çalışan
Asık suratlının sesli konuşma özelliği eklenmiş üst modeli. En sevdiği cümleler “zaten bu şirket..” diye başlayan bütün olumsuz cümleler. Yöneticilerin ciddiye almayı bıraktıkları ilk çalışan tipi. Düşük zamdan, iş yoğunluğundan, kısa “deadline” lardan, 16:45’e konan toplantılardan, bozuk printerdan, tuvalete atılan kağıt peçetelerden… her şeyden ilk ve en çok onlar şikayetçi. Şikayetçi oldukları konularda hiçbir düzelme olmadığında haklılar fakat kendi üstlerine düşen bir şeyler olduğunda hiç bir şey yapmadıkları ve hiçbir düzelme olmayacağını bildikleri halde şikayeti bir taciz aracı olarak kullandıkları için haksızlar. Ve yerleri doldurulabildiği anda maalesef gözden çıkarılacaklar listesindeler.
Sinirli çalışan
Yıllar önce çalıştığım bir ajansta saatlerle yarışarak yetiştirmeye çalıştığımız çok büyük bir iş; müşteri temsilcisinin çok basit bir hatasından ötürü 1,5 gün sarktı. Gecikme deyince öyle küçük, sevimli bir şey sanılmasın; yüzlerce davetlisi olan bir gala gecesini de etkileyecek boyutta. Büyük skandal. Gecikme kesinleşince işin art direktörü herkesin içinde kızı bağıra bağıra azarlamaya başladı. Devam etti. Sakinleşmedi. Bitmek bilmedi. Kız, korkudan karşılık bile veremedi; adam buna rağmen sönmedi. Genel müdür aynı gün, sükunetle art direktörü kovdu. Kızın yaptığı düpedüz aptallıktı; bu, kızın ilk vukuatı da değildi. İşten çıkarılacak taraf konusunda yanlış bahis oynayan çoktu. O kadar başarılı olmasına rağmen art direktörün ne kadar sinirli olduğu da bilinirdi ve bu da onun ilk vukuatı değildi. Patron, kararını “Aptallığa çare var; bin kere söyler yine öğretirim; ama sinirli adamın çaresi yok; nerede patlayacağını bilemem” diye açıkladı. Bir yöneticinin tahammül önceliklerini göstermesi açısından çok anlamlı bir deneyim. Genel harmoninin bozulmaması adına niteliksiz bir çalışanı nitelikliye tercih ettirecek kadar önemli. Haklıyken haksız çıkmak için harika bir fırsat. Öfke baldan tatlı mı, zararla mı oturtur?
Müşterinin sevmediği çalışan
İşini yapılması gerektiği gibi yaptığı sürece yöneticinin hoşlandığı çalışan tipine terfi edecek olan çalışan bu. İdeal olmayan dünyada, hizmet alan tarafın hizmet veren tarafa tavrı daha üsttendir. Bu sebeple müşteri kaprisi diye normalleştirdiğimiz bu tavır, kimi zaman abartılır ve çalışana sevilmediği hissettirilir. Tarihteki ilk “Kimse kimseyi sevmek zöröndö döğöl, bizler pröfösyönölöz” lafı, bu tavrı konusunda eleştirilen bir müşteri tarafından söylenmiş olmalı 🙂 Yönetici ise müşteri-çalışan diyaloğunu tenis maçı seyreder gibi seyreder. Müdahale gerektiren yerde her iki tarafa da müdahale eder. Ancak işler ya sev ya terk et noktasına geldiğinde karar, istenmeyerek de olsa çalışan aleyhine çıkabilir. Müşterisinin sevmediği arkadaşlar, yıpranmayın, direnmeyin, başka müşteri isteyin, size müşteri mi yok?
Patronun sevmediği çalışan
İşte bu arkadaşlar en bahtsızı.. Herkesin bir üstünün gözüne girmeye çalıştığı düzende, nihai seviye onları peşinen sevmiyor. Bu durumda yapılabilecek tek şey sevilen değil ihtiyaç olunan olmaya oynamaktır. Patronun gözden çıkardığı çalışanı, -yürek yemediği sürece- yönetici de alenen desteklemeyecektir tabii, ancak ihtiyaç olunan çalışanı da kimse kaybetmek istemez. Sağlam siyaset gerektiren bir seviye bu.
Yöneticiden daha üstün niteliklere sahip çalışan
En tehlikeli durum. Bunlar; dil, program bilgisi gibi özel bilgi ve uzmanlık gerektiren konuları olduğu kadar; ekip yönetme, insan ilişkileri, pazarlık, hitabet gibi yetenekleri de kapsayabilir. Yönetici, çalışanının niteliklerinden ötürü kendini tehdit altında hissedebilir ve gerginlikler, tedirginlikler yaşatabilir. Bu tamamen yöneticinin kendine güven eksikliğinden kaynaklandığı için çalışanın bunu yatıştırmak için yapabileceği bir şey pek yoktur. Hatta ne kadar alttan alırsa o kadar üstüne gidilir. Böyle durumlarda şirket içinde güvenilir bir üstten “tavsiye” isteyebilir ve daha üst makamlara sesinizi bu şekilde duyurabilirsiniz. Gitmeye kalkarsanız eğer, işine çok yaradığınız için sizi bırakmak istemeyebilir. Tabii bir oldu bittiye kurban edilmeyip henüz gönderilmediyseniz. Gitmeyi bir pazarlık unsuru yapıp daha iyi şartlara kavuşmak için kullanacaksanız bu bir yol, ancak huylu huyundan vazgeçmez, bunu bilin.
Eklemek istedikleriniz var mı? Başınızdan benzerleri geçti veya geçiyor mu? Yorum kısmından bizimle paylaşın, dertleşelim 🙂
Herkese sevgiler ve iyi haftalar